İlişkiler

Danimarkalı Kız ve Aşkın Cinsiyeti

2015’te vizyona giren bu filmi izlediniz mi bilmiyorum.Tabi ki bu bir film tanıtım ya da eleştiri yazısı değil.Yine de filmi kısaca özetleyeceğim.Filmin iki baş kahramanı ressam karı koca.Erkek sanat çevrelerinde daha çok kabul gören başarılı bir ressamken kadın henüz çıraklık aşamasında.Bir taraftan da çocuk yapmaya çalışıyorlar.Bir gün kadın ressamın model olarak kullandığı balerin çalışmaya gelmez.O da kocasından modelin kıyafetlerini giymesini ve kendisine poz vermesini ister.Erkek ressam kadın kıyafetleri giymekten ne kadar hoşlandığını farkeder ve sürekli resmini yaptığı doğduğu yerde çocukluk döneminde bir erkeğe aşık olduğunu anımsar.Daha sonra dışarda da kadın kıyafetleriyle dolaşmaya başlar.Kadın anlaşılmaması için kocasının kız kardeşi olduğunu söyler.Bir süre bu böyle devam eder ama kadın dayanamaz ve birkaç doktora götürür.Son gittikleri doktor hastaneye yatırmak ister.Bu sırada kadın artık ünlü bir ressamdır.Sergi açmak için Paris’e giderler ve orada kalırlar.Farkındalığı artan ve kıyafet değiştirmekle yetinemeyeceğini anlayan koca ameliyatla cinsiyet değiştirmek ister.Henüz bu ameliyatlar yeni başlamıştır.Karısı önce vazgeçirmek istese de sonunda kabullenir ve yanında olmak ister.O ise yalnız başına gider ve ilk aşamayı olur.Karısı yine de gider ve yalnız bırakmaz.İkinci aşama daha da zordur ve enfeksiyon nedeniyle kaybedilir.Ölürken yanında olan ve elini tutan yine karısıdır.
İnsanın bilinçaltı dürtülerine karşı kullandığı savunma mekanizmalarının bir tanesi dışında hepsi patolojiktir.Ama buna rağmen kullanırız ve kullanmak zorundayız.Tabi ne kadar farkında olduğumuz ve yüzleşebildiğimiz insan olmamızın derecesini belirliyor.Bir tek savunma mekanizması var ki o sağlıklı ve yaratıcılığın ve sanatın kaynağı.Süblimasyon veya Türkçe adıyla yüceltme. Erkek ressamımız başarılı bir sanatçıyken bu mekanizmayı kullanıyordu.Ama bu mekanizmanın dürtülerinin kontrolunu yitirmesiyle yıkılması tüm yaratıcılığını ortadan kaldırdı.Her türlü sanatta parlayıp sönen veya bir süre sonra üretemez olan pek çok insanla karşılaşıyoruz.Bazı sanatçıların enerjisi ise hiç bitmiyor.İşte buradaki konu dağılmadan,yaratıcılığı sağlayan güçleri,cinsel,saldırgan veya her türlü dürtüden ayrı tutmayı becererek bu yüceltmeyi,kendini ifade edebilmeyi becerebilmek mesele.Tabi ki insanız dürtülerimizde bir parçamız ama farkındaysak ve ayırabilirsek sorun yok.
Bu filmde bir aşk var ki hem çok güçlü, hem de cinsiyetten bağımsız.Kadın erkek olarak yaşarlar,sevişirlerken de vardı,erkek bir karar verdiğinde de ,ölürkende.Orada ne acıma vardı ne yadsıma.Her şeyiyle kabul,her bakışında gözlerinin parlaması ve vazgeçebilecekken ölene kadar yanında olmak.Bundan büyük,bundan derin bir aşk olabilir mi?Üstelik cinsellikle ilgili bağlantı kopmuşken.
Pek çok transseksüelle psikiyatrist olmam nedeniyle görüştüm,terapötik ve bilimsel çalışmalarımız oldu.Düşünün ruhunuz ve bedeniniz birbirine uymuyor,farkındasınız,acı çekiyorsunuz,karşı cinse öykünüyor,acı çekiyor,bir de dışardan baskı görüyorsunuz.Üzerinize uymayan bir elbiseyi çıkarıp atabilirsiniz,ya vücudunuz,her gün “benim değil bu vücut” diye uyanmak ve aynaya bakamamak.Gördüğünüz vücutlara gıpta ile bakmak.
Cinsiyet değiştirme ameliyatları yine oldukça acılı,zahmetli ve pahalı ameliyatlar.Her iki cins için de.Pek çok plastik cerrah yapmaktan kaçınıyor.Tabi öncelikle psikolojik bir değerlendirmenin yapılması ve gerçek bir transseksüalite olup olmadığının,ameliyata uygunluğunun değerlendirilmesi gerekli.İki seanlı bir operayon ve bir yılı bulan bir iyileşme süreci.Bu da aşkın bir başka çeşidi değil mi?Bu kadar acı ve sonunda çaresizliğini yenip istediği cinsiyete kavuşmak için sonuna kadar uğraşmak.Elbette herkes ruhuna uygun bir cinsel kimlik geliştirse ve bu geçişlere,acıya,çaresizliğe,baskıya gerek kalmasa.
İşte Danimarkalı Kız’dan yola çıkarak sonunda insana,aşka ulaştık.İnsanlık ve aşk hep bizimle olsun.